14 Ocak 2010 Perşembe

Ankara


Dile kolay 14 yıl... Ankara'ya düştüğümde çocuktum. Düşmek diyorum çünkü düşülecek şehirdi Ankara. Yaşamak için ya mahkum olmalıydınız ya memur...

Ben de öyleydim işte. Memur olmaya çalışan mahkum. İliklerinize kadar işleyen soğuk, yazları bile terk etmeyen karamsarlık, dört mevsim kurtulamadığınız tenkit edici bakışlar... Nasıl olur da sevebilirdiniz? Hiçbir şey vaat etmiyordu. Ne bir denizi, ne uçsuz bucaksız ormanları... Çorak topraklarında hüküm süren büyük adamlarından başka neyi vardı? Bu da yetmezmiş gibi bacalarından çıkan dumanlar gün be gün zehirliyordu sizi.

Ama cellatlarına aşık olan mahkumlar gibi bende teslim oldum sonunda.

Evet itiraf ediyorum: "Tüm çirkinliğine rağmen seviyorum seni Ankara..." Biliyorum umurunda değil. Olsa da söylemezsin. Soğukluğunun yegane sebebi bu anlamsız gururun değil mi? Merak etme tumturaklı sözlerim yok senin için. Farkındayım hoşlanmıyorsun onlardan. Ama sormadan edemiyorum. Neden? Neden bu kadar renksizsin? Topraklarında kurulan TRT bile değişti. Gel inat etme artık. Ebem kuşağı ile arandaki husumeti gider ne olur. Söyle birkaç rengini ödünç versin sana. Çıkar artık üstündeki tayyörü. Dağıt saçlarını. Oje sür tırnaklarına. Ve izin verde birisi tutsun ellerini.. Zamanında kimler kırdı seni bilmiyorum ama bir şans daha ver bizlere... Üzerimize basıp geçme. Hoyratça kullanıp bir kenara atma... Ha unutmadan tüm debdebenin dışında, kenar mahallende yaşananları, yaşayanları da görmezden gelme.

2 yorum:

  1. ankara bir kadın yani...
    ama bence fazla erkek
    renksizliği soğukluğu da bundan
    'bence'
    w.

    YanıtlaSil
  2. kar altında varoşlar
    hasretin nazlıdır ankara...sevmeyene zülümdür...yücel.

    YanıtlaSil